Öncelikle sizi tanımak isteriz. İlkay Sevgi kimdir?
Merhabalar, ben kitap çevirmeni ve yazar olarak uzun yıllar çalıştım. Kendi organizasyon firmamda festivaller ve konferanslar organize ettim. Sanat eğitimi ve kişisel gelişim programları düzenledim. Avrupa ve Amerika’da kültür ve iletişim konularında konferanslar verdim. ODTÜ’de Siyaset bilimi ve Kamu Yönetimi eğitimi aldıktan sonra Yunanistan’da Avrupa Politikası ve ekonomisi yüksek lisansı yapmıştım. İletişim, ilişkiler, kültürel farklılıklar ve daha çok kültürel ortak noktalar oldukça dikkatimi çekiyor. Barışın; ilişkilerle, kendini geliştirmek ve bir ilişkiyi yürütebilmekle bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Kişisel barış, toplumsal barışa ve kültürlerarası barışa eviriliş diye bir bakış açısı geliştirsek, ilk köşe taşı, ilişkide diğerine açılırken barışı ve uyumu yakalayabilmektir.
Yazarlık kariyeriniz nasıl başladı?
YAZMAK, İNSANA HAYAT DENEYİMİ KATIYOR
Yazarlık, insanın içinde hep olan bir şey. Çocukken çok kitap okurdum ve her yeni kitabı elime aldığımda, “yazarı ben olsaydım” diye düşünürdüm. Ünlü bir çocuk yazar olma hayali kurardım. Hikayeler yazardım. Şimdi düşününce aralarında oldukça iyi olanlar da vardı. Sonra olay, “yaşamak için yazmak” ve “yazmak için yaşamak” arasında bir yere kilitleniyor. “Şu olay yazmaya değer, bunu yaşayayım” diyerek, normalde yaşamayacağım deneyimleri, sırf yazmak için yaşadığım olmuştur. İnsana hayat deneyimi katan bir çaba. Toplumsal anlamda bireylerin hedeflerinden oldukça farklılaşmaya başlıyor hedefler. Örneğin belki benim okuduğum okulda okuyan biri, çok da ihtiyacı yoksa, gidip garsonluk yapmaz.
Ben üniversite boyunca böyle işlerde çalıştım. Yaşam deneyimi için. Size işaret edilen amaçlardan çok, hikayelerin peşinde koşuyorsunuz. Sonra çevirmenlik yapmaya başlayarak, kitaplarla daha fazla haşır neşir olmak istedim. Daha sonra da kendi kitaplarımı yazmaya başladım. Yazmak ve yayınlamak arasında da uzun bir süreç oluştu.
İletişim, Politika ve Sanat alanında kitapların çevirisini yaptım. Yazmaktan daha zor bir uğraştı benim için. Hikayeler ve araştırma yazılarım birçok gazete, dergi ve yayında yayımlandı. Sonra araştırma projem, doğu ve batı sentezi vücut eğitimi projesi “Meditatif Dans” kitabını yazdım. Bir de romanım var. Ayrıca bir seri olarak düşündüğüm “Uzun Süreli İlişkilerin Sırları” kitabını, Giz Yayınevinin de motivasyonu ile yayına hazırladık ve okurlardan beğeni alıyor. İlişkiler çok dinamik ve değişken bir konu. Ancak insanlar bu kitabın ilişkilerine fayda sağladığını söylediğinde hoşuma gidiyor. Aslında benimle iletişim kuran okurlara, elimden geldiği kadar özel destek de vermeye çalışıyorum. Bir ilişkiyi sürdürmek, bir ağaç ya da çiçek büyütmek gibi. Gün ışığı, su, toprağın bereketi yanı sıra ilgi de istiyor. Yaşamın her sürecinde ilişki de değişiyor. İnsanlar sahip oldukları birçok şeye emek verdiği gibi ilişkilerine de emek vererek mutluluklarını besleyebilir. Maalesef dayatılan, “inceldiği yerden kopsun”, “akışa bırak”, “değmeyecek birine emek verme” gibi düşünceler, yayıldıkça ilişkileri yürütmek zorlaşıyor. Tüketim toplumuna dönüştüğümüzde, tükettiğimiz ilk şey ilişkiler olacaktır. Çünkü en hassas süreçler, insanlarla geliştirdiklerimizdir. O yüzden, bu konu, üzerinde daha derin düşünmeyi fazlasıyla hak eden bir konu.
Uzun Süreli İlişkilerin Sırları adlı kitabınızdan bahseder misiniz?
AŞKA HAZIR OLMAK KENDİNİ KAYBETMEKTEN GEÇER
“Uzun Süreli İlişkilerin Sırları” kitabı, aşka bakış açısını gerçekten değiştirecek bir kitap. Aşkın, bir kişisel gelişim yolculuğuna dönüşmesi, iletişimin sırları ve aşktaki sonsuzluk arayışı üzerine eğiliyor. Çeşitli meditasyonlara da yer veriyor, böylece duygusal denge oluşumu hakkında bir deneyim sunuyor. Bir ilişki için ilişkiye girmeden önce de yapacaklarınız vardır. Bazen hayat sizi olaylara hazırlamaz, hazır olunca olayları karşınıza çıkarır. Aşka hazır olmak, kendini kaybetmeye razı olmak demektir. Sonra tekrar kendini bir ilişkide karşıdakinin gözüyle görmek ve daha güçlü bir biçimde tekrar bulmak mümkündür. Günümüzde “enerji vampiri insanlar”, “çıkar ilişkileri” ve buna benzer kavramlar insanların aşka bakış açısını değiştiriyor. Aşkı yanlış değerlendirmeye götürüyor.
İlişkide öyle eşsiz paylaşımlar vardır ki bunlar çıkarlarla, beklentilerle kıyaslanamaz. Yalnızlık, zekanın işleyişine de karşıdır. Zeka, diyalog ile de beslenir. Aslında bu emek ve paylaşım, yakın bir arkadaşlık için de böyledir. 68 kuşağı, arkadaşlık konusunda oldukça üstündü. Ancak sonraki kuşaklarda verilen önem azalmaya başladı. İkili ilişkiyi korumayı, aşkı sürdürmeyi başarırsanız, etrafınıza bu duygu yayılacaktır. Çiftler için bu durum oldukça kafa karıştırıcıdır. O yüzden ilk zamanlar (bu süreç normalde 3 ay olmalı iken bazen anlayış geliştirilemezse uzadıkça uzayabilir) çiftler, sevgilisinin başka birine de kendisine baktığı gibi baktığını fark edebilir. Kıskançlık kavgaları içinden çıkılamaz hale gelebilir. Halbuki aşkın anlayış, kabından taşan bir yoğunluktur. Tüm hayata farklı bakmaya, aşkla bakmaya çağırır. Bu anlayış edinildiğinde, yayılır ve güven sağlar. Aşkı kendinize saklayamazsınız. Olduğunuz her yeri kuşatacaktır. Yeter ki siz kendinizi açın ve korkmadan ilerleyin. Güvenmeye değecek bir duygudur. Acısı da varlığı da insanı geliştirir. İnsanlığa ve bir varlık olmaya daha derinden bağlar.
Uzun Süreli İlişkiler Ruhsal Süreçler adlı kitabınızda okuyucu ne bulacak?
Uzun Süreli İlişkilerin Sırları: Ruhsal Süreçler, uzun süreli araştırmaları, hem literatür araştırması hem de yaptığım röportajların sonuçlarını içeriyor. Aşk binde bir yaşansa bile kardadır. Gerçek aşk dünyaya değiştirmeye güzelleştirmeye yeter de artar bile. O yüzden çevrenizdeki ilişkileri hatta aşk hakkında bildiğiniz her şeyi unutun. Aşkın Ruhsal Süreçlerini öğrendikten sonra ilişkinize ve duygularınıza bambaşka yaklaşacaksınız. Aşka değerine paha biçilemeyen bir hazine sandığı gibi yaklaşacaksınız. Burada tek hediye mutluluk değildir, kendini aşmak, en iyi haline ve idealine cesaret göstermek, kendine ve karşındakine inanmak ve güvenmek gibi önemli amaçlar yatar. Aşka cesaret edenler için gelişim daha anlaşılır ve kolaydır.
Peki bir okuyucu olarak ne tür kitaplar okursunuz?
Ben ağırlıklı olarak felsefe kitapları ve ruhsal kitaplar okuyorum. Spinoza ve Adorno, Horkheimer gibi filozofları başucumdan ayırmam. Roman okumak bana bir tatil, bir ödül gibi geliyor. Son dönem yazarlarından Hakan Günday, Taylan Kara ve Şenol Ceviz, ihtiyacımız olan vizyon sahibi ve farklı bakış açılarına yer veren kalemler olarak, her kitabını takip etmek istediğim yazarlar arasında geliyor. Klasik dönemden Ahmet Hamdi Tanpınar ve Sabahattin Ali, çeşitli dönemlerde tekrar tekrar okuduğum yazarlar. Amerikan yazarlarından Jack London romanları hayatımda çok etki etmiştir. Orhan Pamuk kitaplarını severim.
Yeni çalışmalarınız nelerdir?
“Uzun Süreli İlişkilerin Sırları” kitabının devamı gelecek. Daha spesifik örnekler üzerinden ve diyaloglar da kullanarak, ilişkilerdeki yapıcı ve yıkıcı tutumları ortaya sermeye çalışacağım. Ayrıca kültürlerarası ilişkileri, çifte kültürlü çocukları da inceliyorum. Farklı milliyetlerden, kültürlerden insanların evliliği yürütmesi ve çocuk yetiştirmesi oldukça ilgimi çekiyor. Aslında bu çiftler dinlense, dünyaya bir barış formülü verecekler ve kültürleri nasıl bütünleştirdiklerini anlamış olacağız. Diğer çiftler için örnek olacaklarını düşünüyorum. Aralarında köklü farklılıklar olan çiftler, dilleri bile farklıyken aşkı sürdürebiliyorsa, aynı kültürden olan çiftler “demek ki biz farklılıklarımızı çok büyütüyoruz” diye düşünecekler.
AŞKTAN KORKANLAR AŞKIN BİTMEYEN TEK ŞEY OLDUĞUNU BİLMİYOR
Hayal kırıklığı yaşamamak için aşktan uzak duranlara seslenmek isterim. Bence bu nasıl olsa son bulacak diye hayatı hiç yaşamamak gibi bir şey. Belki bir açıdan haklılık payları var ama “son bulmayacak tek şey ne olurdu” deseler, en fazla söylenecek olan kavram da “aşk” olurdu.
HÜLYA DUYAR “Bİ UMUT’ İLE AĞLATTI
Gazeteci Yazar Cihat Dündar’ın hazırlayıp sunduğu “Sektörü Bizdenbil” programı, bu hafta sinema ve dizi dünyasının sevilen isimlerinden Hülya Duyar’ı ağırladı. Samimi ve etkileyici açıklamalarıyla dikkat çeken deneyimli oyuncu, hem yeni projelerini hem de oyunculuk mesleğine dair düşüncelerini izleyicilerle paylaştı.
Programın en dikkat çeken bölümü, gerçek bir hayat hikâyesinden esinlenerek çekilen ve Gülsüm Kabadayı’nın fedakârlığını konu alan “Bi Umut” filmi oldu. Hülya Duyar, filmde işlenen hikâyenin derinliğini ve toplumdaki iyilik, dayanışma ve fedakârlık kavramlarına nasıl ışık tuttuğunu anlattı. Projeye dahil olmanın kendisi için büyük bir gurur olduğunu belirten Duyar, “Bu film, bir insanın başka bir insana nasıl omuz olabileceğini anlatan çok güçlü bir hikâye. Böyle bir projede yer almak benim için ayrı bir sorumluluk ve mutluluk,” dedi.
Cihat Dündar’ın yönelttiği sorular arasında, oyuncunun rol aldığı sevilen yapımlar Yalı Çapkını ve Karagül dizileri de vardı. Duyar, bu yapımlarda geçirdiği süreçleri, set atmosferlerini ve izleyiciden aldığı geri dönüşleri aktarırken, oyunculuk yolculuğunun her projesiyle kendisine yeni bir şey kattığını da vurguladı.
Sohbetin en dikkat çeken anlarından biri ise, Dündar’ın sorduğu “Oyunculuk kutsal bir meslek midir?” sorusuna verilen yanıt oldu. Hülya Duyar, mesleklere dair bakış açısını şu sözlerle dile getirdi:
İNSANI MUTLU EDEBİLDİĞİNİZ HER MESLEK KUTSALDIR
“Bir garsonun elinden sıcak bir çay içtiğimde mutlu olabiliyorsam, bir insan beni ekranda gördüğünde tebessüm edebiliyorsa o iş kutsaldır. İnsanı mutlu edebildiğiniz her iş kutsaldır.”
Bu içten yaklaşım, hem stüdyo ortamında hem de ekran başındaki izleyicilerde büyük beğeni topladı Program, Hülya Duyar’ın sıcak, samimi ve içten anlatımıyla hareketli bir sohbet atmosferine dönüştü. Dündar’ın yönlendirmeleriyle zenginleşen söyleşi, hem sinema hem televizyon dünyasına dair önemli detaylar sunarken, oyuncunun kariyerine ve hayata bakışına da ayna tuttu.
Bİ UMUT’U BURSA SEYİRCİSİ İLE İZLEDİ
Cihat Dündar’ın konuğu olan Hülya Duyar, Bursa havasını aldıktan ve röportaj çekimi yaptıktan sonra Bi Umut filmini izlemek için sinemaya gidildi. Bi Umut filmini izlemek için sinemaya akın eden Bursa seyircisi filmi başrol oyuncusu ile birlikte izledi. Filmin sonunda ayakta alkışlanan Duyar, hayranlarının fotoğraf çekilme isteğini de geri çevirmedi.