Aytekin Yazar kimdir?
Aytekin Yazar 1959 yılında Artvin'in Şavşat Savaş köyünde yaşam yolculuğuna başlamış, ilkokulu bitirinceye kadar köyde kalmış daha sonra babasının görevi nedeniyle köyden çıkmış ve ülkenin farklı bölge ve illerinde bulunmuştur. Gerek bu nedenle gerekse üniversite yıllarında Türkiye’nin birçok il ve bölgesini tanıma şansı bulmuştur. Beş kardeşin ikinci çocuğudur, babası önce öğretmen daha sonra müfettiş ve öğretim görevlisi olarak görev yapmıştır. Annesi ev dönemin birçok kadını gibi ev emekçisidir. Babası Selahattin Yazar ve kendi küçüğü olan kız kardeşi Gülderen Yazar'ı 2007 ve 2009 yıllarında kaybetmiştir. Liseyi Manisa Kız Öğretmen lisesinde bitirdikten sonra Muğla ve Deniz Eğitim Enstitüsü ve Bolu Eğitim Yüksek Okulunda okumuştur. Ayrıca Anadolu Üniversitesi İşletme bölümünü bitirmiş yine Anadolu Üniversitesi Felsefe bölümünde okumaya devam etmektedir. Aytekin Yazar her zaman kurulu düzen ve geleneksel bakış açısına karşı olmuş, farklı dünya görüşleri konusunda araştırmacı olmuştur. Doğaya ve çevreye duyarlı, en altta kalan hayvanların ve sonrasında çocuk ve kadınların sesi olmaya çalışmış ve bu konular üzerine çalışmalarına ağırlık vermiştir. Ekonomik, politik, sosyoloji, psikoloji, iletişim, yabancılaşma, çocuk gelişimi ve eğitim anlayışı, bilim, antropoloji ve sosyal antropoloji alanlarında özel araştırma ve çalışmalar yürütmüştür. Halen annesiyle ve hayvan dostlarıyla birlikte Ayant'ın Çine ilçesine bağlı bir köyde yaşamına devam etmektedir.
Yazarlık hayatına nasıl adım attınız?
Yazarlık hayatım aslında çok öncelere dayanıyor. 1990 yıllarının başında siyasi bir dergide yazmaya başladım. Doksanlı yılların sonu ve iki binli yılların başlarında İzmir’de bulunduğum yıllarda “Kimlik” adıyla çocuk gelişimi ve eğitimi üzerine çıkardığımız bir dergide yazdım. Aynı zamanda Çocuk ve Cinsellik başlıklı ortak bir kitap çalışmasında yer aldım. Yine doksanlı yıllarında sonunda çocuk gelişimi üzerine görev yaptığım özel bir okulda, kardeş okul projesi kapsamında Almanya Essen bölgesinde bir okulun davetlisi olarak Almanya’daki okullarda gözlem ve araştırma yapma imkanım oldu. Bu süreçte daha çok çocuk gelişimi problem ve çözümlerine yönelik çalışmalarım oldu. Daha sonra uzun bir süre yazmaya ara verdim ama araştırma ve incelemelerime devam ettim. Ta ki 2009 yılında şu an çalıştığım yayınevi benimle irtibata geçip, çalışma teklifinde bulununca yazarlık serüvenim daha kalıcı, yoğun ve profesyonel bir sürece evrilmiş oldu.
Kitaplarınızın ortak mesajı var mıdır, varsa nedir?
Ebette farklı alan ve konularda çalışmalarım olsa da ortak yönü alışılmış, genel kabul gören bakış açılarını ve anlayışları eleştirel ve kısmen reddeden bir ortak özellik taşımaları. Genellikle bilim fetişizmi günümüzde egemen bir anlayış olarak öne çıkıyor. Yani bilime dayandırılan her yaklaşım mutlak doğru ve egemen kabul ediliyor. Bilim felsefesi açısından bu yaklaşım doğru değildir. Bilim her zaman tam objektif ve tarafsız değildir. Bilim içinden çıktığı toplumsal olguların ve koşulların bağlamındadır. Yani bir yönüyle bilim ideolojik ve egemen sistem ve sınıfların lehine taraflıdır. Bağımsız ve tarafsız olan felsefedir. Felsefe özgür ve aykırıdır. Kimsenin kontrol ve egemenliğine girmez o nedenle felsefi bakış açısı belirleyicidir; her zaman eleştirel, farklı ve çok boyutlu. Bütün bilimsel disiplinler felsefi derinlik taşıyorsa ancak o oranda objektif olabilirler ve doğru tez kuram ve buluş ortaya koyabilirler. Bu her alanda böyledir. Çağımızın en büyük sorun ve anemilerinden birisi budur aslında. Felsefe ve felsefi düşünce olmadan bilim hangi noktada olursa olsun insanlık gerçekten bir ilerleme ve insanlaşma süreci ortaya koyamaz. Bu açılardan ele alınca ben bütün çalışmalarımda genel kabul gören yaklaşımlara eleştirel bakış açısı getirerek konuları değerlendiriyorum. Çalışmalarımın en belirleyici ortak yönü budur diyebiliriz.
Gündemdeki olayları değerlendirir misiniz? Kadın ve hayvan cinayetlerine dair cezalar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Güncel olay ve olgulara bakarsak eğer, öncelikle gündemdeki olayların ele alınış yol yöntemi daha çok fenomenolojik ve etnometofolojik yaklaşımların ağır bastığını gözlemliyorum. Günümüzde özellikle farkında olunduğunu düşünmüyorum fakat post modern yaklaşım biçimleri de çok fazla. Şunu belirtmek gerekir ki çağımızda sınıfsal çatışma ve sosyal çöküş dolayısıyla yabancılaşma çok yoğun bir şekilde ortaya çıkmış durumda. Bütün güncel olayların çıkış kaynağı burasıdır. Bu çatışma ortamı ve koşullarının en mağdurları ise hayvanlar, çocuklar ve kadınlardır. Dolayısıyla şiddet tamamen ideolojiktir, nereden gelirse gelsin ve hedefi ne olursa olsun çıkış kaynağı aynı noktadır. Egemenlik, ilişkilerinin yarattığı zalimce bir sonuç. Cezalar kesinlikle çok yetersizdir ve bu durumdan bir nebze olsun çıkmak için mutlaka artırılmalıdır.
Alanınızda aldığınız ödüller var. Bu konudaki duygularınızı alabilir miyim?
Zaman zaman ödüle değer görüldüğüm anlar oldu. Bir kısmına katıldım bir kısmına katılamadım. Bu tür etkinlikler ve ortamlar ortak duygu ve değer paylaşımları anlamında son derece önemlidir. Bu açıdan önemsiyorum, ödüle değer görülmek elbette çok motivasyon sağlayıcı bir duygu ama ödül verilen ortamlardaki etkileşim, sinerji ve paylaşım da önemlidir. Entelektüel, sanatsal ve estetik değerlerin öne çıkmasına vesile olan ödül tören ve ortamları toplumsal hayatı da estetik değerlerle zenginleştiren bir özellik taşır ve taşımalı. Bu ortamlarda bulunmama vesile olanlara ve ayrıca kendimi ifade etme şansı verdiğiniz bu güzel röportaj için sizlere teşekkür ediyor, tüm okurlara, doğaya, bütün canlılara aynı şefkat ve duyarlılıkla yaklaşan herkese en içten sevgi ve saygılarımı iletiyorum.