Yer aldığınız sayısız dizi ve film projesiyle sizi herkes tanıyor. Ancak siz, kendinizi nasıl tanımlarsınız? Hülya Şen, kendi içinde kimdir?
O TAM KENDİNE GÖRE BİRİ, TAM DÜNYAYA GÖRE
Hülya, kendi dünyasında bir divane aslında. Maskesiz, filtresiz. Kimseye benzemeyen yanlarını seven biri. İç güdüleri kuvvetli, bazen fazlasıyla empati kurabilen, bazen biraz şifacı. Yolda müzik dinlerken ruh haline göre aniden dans edebilen, şarkı söyleyebilen biri. Haksızlığa uğradığında tüm köprüleri yakacak kadar da gözü pek. Evet, biraz atarlı giderliyim ama aynı zamanda çok duygusal, verici, eğlenceli, çılgın, alıngan ve hassasım. Bazen akvaryum balığı kadar kırılgan, bazen okyanus kadar derinim. Anne de oldum, baba da. Dibe vurduğum yerlerden yeniden doğdum. Kendimle dalga geçebilen, çevresine enerji veren, “stres topumuz” diye çağrılan, her anıyla gerçek bir insanım.

Uzun soluklu projelerde yer aldınız. Teklif aldığınız projeleri değerlendirirken nelere dikkat ediyorsunuz?
Bu sorunun iki yönü var. İlki idealist yanım: Birbirine benzemeyen, farklı karakterleri oynamaya gayret ediyorum. Küçük Kadınlar’daki Şevkiye kötü biriydi; Tatar Ramazan’daki karakterim ise dünyanın en iyi annesiydi. Avlu’da psikopat bir kadını oynadım, Kırmızı Oda’da çöplerde yaşayan bir anneydim, Aşk Ağlatır’da ise zengin ve züppe bir karakterdim. Farklılık bana heyecan veriyor.

Ama işin diğer tarafı da var: Gerçek hayat. Oyunda kalmak, sürdürülebilirlik… Yapımcılar genelde daha önce oynadığınız rolle sizi hatırlayıp “Bu işi en iyi o yapar” deyip teklif getiriyor. O noktada ya “Bu rol bir öncekinin aynısı” deyip reddediyorsunuz ya da hikâyeye kapılıp gidiyorsunuz. Senaryo gelince o karakterle aramda bir bağ oluşuyor ve kararlarımı o anki duygum belirliyor.
Biraz da Hudutsuz Sevda’dan söz edelim mi? Bu proje ve canlandırdığınız Zuhal karakteri sizde nasıl bir iz bıraktı?
Hudutsuz Sevda 63 bölümlük bir yolculuktu. Çok güzel anılar biriktirdim. Zuhal, hikâyenin içinde güçlü ama sessiz bir karakterdi. O coğrafyanın koşullarında elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan bir Karadeniz kadınıydı. Bazen çok hızlı akan hikâyelerde durup soluk aldıran karakterler olur ya Zuhal tam da öyleydi. Ilımlıydı, idareciydi ama gerektiğinde tırnaklarını çıkaracak kadar da güçlüydü.

Peki, sektöre dahil olan alaylı oyuncular hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü mezunuyum. Eğitim elbette çok önemli ama bu iş sadece okulda öğrenilmiyor. Sahne, set, hayat hepsi ayrı birer okul. Doğuştan gelen bir yeteneği olan, kendini geliştirmiş, sahiciliğiyle göz dolduran çok kıymetli alaylı oyuncular var sektörde. Onlara büyük saygı duyuyorum. Benim ikinci okulum Ayşen Gruda’dır. Mezun olduktan sonra gerçek anlamda sahne pratiğini, doğaçlamayı, çevikliği, hazır cevaplılığı ondan öğrendim. Onun hayat doluluğu, sezgileri ve esprili hali oyunculuğuma çok şey kattı.

Birazdan vedalaşacağız ve sete gideceksiniz. Setine gideceğiniz film hakkında biraz bilgi paylaşmak ister misiniz?
15 TEMMUZ’UN RUHU SON SEFER FİLMİNDE
Yapımcımız ve senaristimiz Uğur Uzunok, yönetmenimiz Berat Özdoğan. Adı “Son Sefer” olup TRT için çekilen filmimiz 15 Temmuz’u konu alıyor. Etkili, güzel bir iş olacak. Hem tecrübeli oyuncuların, hem de genç oyuncuların yer alacağı kalabalık güçlü bir kadro var. 15 Temmuz’da izleyeceğiz.
