Dönemsel bir hikâyeyi etkileyici anlatımı ve gerçeklik payı yüksek yaşanmışlıklarla harmanlayan Ayşegül Banu Şahin, İvaz adlı kitabı ve merak edilenleriyle Bizdenbil Gazetesi’nde.
Uzun bir aradan sonra İvaz ile okuyucu karşısına çıkıyorsunuz. İvaz'ın oluşum sürecini anlatır mısınız?
ZORLU SÜRECİN KARŞILIĞINI OKUYUCULARIM VERECEK
Aslında yeni bir kitabı okuyucuyla buluşturmak için, 2 yıl aranın çok da uzun bir süre olduğunu düşünmüyorum. Araştırma süreci, karakterlerin oturması, hikayenin içime sinerek yazılması için kendime zaman tanımam gerekiyor, ki bu çok daha uzun da sürebilir. “Kadın Olma Sanatı” üçleme olduğu için peş peşe okuyucuya ulaşmak zorundaydı. Oysa İvaz, kendine has üstelik dönemsel bir roman. İvaz’ın yazım vetiresi beklediğimden daha zorlu geçti. Biraz da yordu açıkçası ama sonuç olarak çok içime sindi. Gönül rahatlığıyla okuyucuyla buluşturabileceğim bir eser oldu.
Farklı hayat ve hikâyeleri ele alıyorsunuz. Gecenin Ayak Sesleri, Kadın Olma Sanatı üçlemesi ve İvaz bu yönünüzün güçlü örnekleri. Hikâye ve karakter oluştururken nelere dikkat ediyorsunuz?
KAHRAMANLAR İLE TANIŞMAK HİKÂYEYİ BAŞLATIYOR
Yazma sürecine geçmeden önce iyi bir araştırma yaparak işe başlarım. Yığınla not alırım. Kağıt kalem olmazsa olmazımdır. Öyle ki bazen bu uğurda uykusuz kaldığım geceler olur, altından kalkamayacağımı düşündüğüm, pes ettiğim zamanlar olur. O esnada kahramanlarım çıkar ortaya. Onlarla tanışıp kaynaştıkça kaygılarım azalır. Kimi ile daha iyi anlaşırım kimiyle mesafemi korurum ama hepsini kendim kadar iyi tanırım. Kahramanlarım dile geldiği vakit, hikayemin yazma serüveni başlar. Bu o kadar keyifli, o kadar heyecan verici bir süreçtir ki. Kelimeler kalemimden akıp gittikçe, kahramanlarımla gülümseriz birbirimize.
Yeni kitabınız olan İvaz’da okuyucuyu neler bekliyor?
İvaz, bugüne değin yazdıklarımdan çok farklı bir yerde benim için. Şöyle ki bu kitabı okurken gerçeklerle hayallerin nasıl harmanlandığına şahit olacaksınız. 70’ler Türkiye’sinden 2000’lere kadar uzanan gerçek bir yolculuğa çıkacak fakat bunu tamamen kurgu olan bir kahraman ile yapacaksınız. Sürprizlerle dolu bir kitap. Finalde beklemediğiniz bir sonla karşılaşacağınızın garantisini de veriyorum şimdiden. İvaz üzerine daha fazla yorum yapıp büyüsünü bozmayayım.
İVAZ’LA ALDIĞIM DÖNÜŞLER BENİ MUTLU EDİYOR
Bu bir tarihi roman değil öncelikle, sadece belli bir dönem aralığını içeren ve bir kurgu kahramanın ağzından yazılmış olsa da o dönemin Türkiye’sini içinde barındıran, dolayısıyla hem gerçek hem kurgu olan bir dönem romanı. Aşktan ihanete, anılardan pişmanlıklara pek çok duygu geçişi yaşayacağınız ve kesinlikle beklemediğiniz bir finalle karşılaşacağınız bir kitap oldu İvaz. Ne mutlu ki çıktığı anda büyük ilgi gördü. Okuyanlardan aldığım övgü dolu geri dönüşler beni çok mutlu ediyor. Bir kitabımı daha alnımın akıyla okuyucuya ulaştırmış olmak, üstelik methiyelerle bahsediliyor olması gurur verici. Darısı yeni kitaplarımın başına.
Bazı karakterler ile aram çok iyiyken bazıları ile daha mesafeliyim dediniz. Karakterlerinize kendi özelliklerinizi yüklediğiniz oluyor mu?
Sizin de bahsettiğiniz gibi farklı hayat ve hikayeleri ele almaya gayret eden bir yazarım. Her bir kahraman farklı birer kişilik ve karakter özelliği taşır. Onları iyi tanımak sadece benim görevimdir, onlarınsa beni tanımasına gerek yoktur. Sorunuza net bir cevap vermem gerekirse, henüz kendimle özdeşleştirdiğim bir kahramanım olmadı.
Hangi yazar ve türleri okumayı seviyorsunuz?
KLASİKLERİ OKURUM AMA YENİ YAZARLARA DA ŞANS VERİRİM
Fantastik dışında her tür okumayı severim. Bu yüzden açıkça söyleyeyim, Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi gibi eserler ilgimi çekmez. Polisiye, psikolojik gerilim, aşk romanı dahi okurum. Klasikleri okuduğum gibi, yeni yazarlara da şans verilmesinden yanayım. Bu yüzden yeteri kadar popüler olmayan yazarlar da ilgimi çeker. Hemen hemen her kitabını severek okuduğum Ayşe Kulin’in kalemine hayranım mesela. Zülfü Livaneli ve Osman Balcıgil de keyifle okuduğum yazarlardan. Yabancı kitaplara gelecek olursam, Uçurtma Avcısı, Simyacı, Şeker Portakalı, Da Vinci Şifresi, Yeraltından Notlar, Ölü Ozanlar Derneği, Sol Ayağım gibi severek okuduğum daha pek çok eser sayabilirim.
Kitap yazmak için çok okumak gerekir mi?
Ben bunun cevabına “evet” demek istiyorum. Okuma alışkanlığı zayıf bir toplumuz maalesef. Okumanın pek çok faydası var ancak yazarlık açısından sorduğunuz için fikrimi şöyle ifade edeyim. Okumak, konuşma kabiliyetimizi geliştirdiği gibi kelime dağarcığımızı da arttırır. Böylelikle yazmak çok daha kolay ve zevkli bir hale gelir.
İş ve yazarlık kariyerinizi göz önünde bulundurarak cevap vermenizi isteyeceğim; asla taviz vermem dediğiniz kurallarınız var mıdır?
DOĞRULUĞUNA İNANDIĞIM HER ŞEYİN ARKASINDA DURURUM
Elbette herkes gibi bazı konularda benim de kırmızı çizgilerim var. Her birey farklı ortamlarda farklı kimliklerle kendini yansıtır. Bu kimlikler kişinin deneyimlerini, ilişkilerini, değerlerini belirler. Örnek verecek olursam, ben bir anneyim ve çocuklarımla kurduğum diyalog herhangi biriyle kurduğum diyalogla aynı olamaz haliyle. Burada anne kimliğim ön plandadır. İş yerinde ise tamamen kuralcı ve mükemmeliyetçi bir Ayşegül devreye girer. İş insanı kimliğimin özel hayatıma yansımaması da bunun net bir göstergesidir. Genel olarak düşünecek olursak, Ayşegül’ün tahammül edemeyeceği birkaç kriteri vardır hayatta. Kötü niyetli yaklaşım, emeğinin hiçe sayılması, hakaretamiz sözler, dolayısıyla saygısızlık. Bağlantılı olarak şunu söyleyebilirim. İnatçı bir kişiliğim var. Doğru olduğuna inandığım hiçbir şeyden taviz vermem.
Biraz da sizden bahsedelim. Ayşegül Banu Şahin, yazarlık kariyeri ve iş hayatı dışında neler yapmaktan hoşlanır?
En başta tabiatla iç içe olmayı seviyorum. Beynini boşaltıyor, negatif düşüncelerinden arınıyor insan. Kuş sesleri, toprak kokusu, dere kenarında akan suyun şırıltısı terapi gibi gelir bana. İhtiyaç duyduğumuz her şey doğada mevcut. Dağlar, denizler, ormanlar doğanın en büyük hazineleridir. Onlar olmazsa hiçbir canlı hayatta kalamaz. Bu yüzden özellikle kendi ülkesinde doğaya zarar vermek isteyen herkes, benim gözümde vatan hainidir. Bunun yanında iyi bir hayvan severim. Hayvan sevmeyen insan da sevemez kanaatindeyim. Doğadaki her canlı kıymetlidir benim için. Ağaçlar, balıklar, çiçekler, böcekler… Hepsi bizim kadar yaşam hakkına sahip. Her canlı doğaya uyum sağlayarak yaşar zaten. Biz insanoğlu nedense aynı uyumu ve anlayışı onlara gösteremiyoruz. Kendini ifade etmekten aciz canlara eziyet ediyoruz ne yazık ki.
Sorunuzun yönünü değiştirdim kusura bakmayın. Bunlar hassas olduğum konular olduğu için düşüncelerimi ifade etmeden geçemedim. Hemen toparlıyorum, fırsat buldukça sinema ve tiyatroya giderim. Bir kızım var, ismi Virgin. Onu yavruyken sokakta buldum ve sahiplendim. Şu anda ailemizin kıymetlisi. Onunla vakit geçirmek en keyif aldığım şeylerden biridir. Yanı sıra sosyal medyadan takip edenler bilir, dans ve müzik tutkunuyum. Müzik dinlemediğim gün kendimi eksik hissederim. Ruhuma hitap eden her tür müziği keyifle dinlerim. Farklı kültürleri tanımak ve farklı lezzetler tatmaktan hoşlanırım. Bu yüzden seyahat etmek de hoşlandığım aktiviteler arasındadır. Yerleştiğim her evimin bahçesine mutlaka kırmızı gül fidanı ekerim ve onlara özenle bakar büyütürüm.